Her şey kavuna olan düşkünlüğümle başladı...
70 – 80 li yıllarda İstanbul’un Anadolu yakasında Pendik’te oturuyorduk, cumartesileri Pendik’in pazarı neşeli eğlenceli bir pazar hele ki o tarihlerde inanılmaz keyifli idi, laf aramızda hala bir çok semt pazarından iyi. O tarihlerde şimdi yeni belediyenin olduğu yere yakın bir yerde oturuyorduk ailem hala orada kökler hala duruyor, o zamanlar belediye yok yerinde pazarcıların tahta pazar tezgahlarını hafta içi koydukları büyük bir alan vardı, hafta içi okuldan arkadaşlar ile yan yana dikine konmuş olan pazar tahtaları arasında saklambaç oynar eğlenirdik.
Perşembe cuma günleri yaklaşınca kırılan tahta tezgahları tamir eden işçiler gelir, ellerinde çekiçler bellerinde çivi koydukları bezden bel çantaları ile kırık tahtaları cumartesi gününün büyük pazarına hazırlayanlardı.
Bu koskoca semt pazarında tahta tezgah olmadan satılan iki ürün vardı bunlar ağır olduğu için yere serilen büyük bir brandanın üstüne saman ve eğrelti otları konduktan sonra bu yer tezgahının yanına bir kamyon yanaşır ve olimpiyatlardaki gülle atan o iri yarı sporculara taş çıkardan iri kıyım pazarcılar çıkarlar kamyonun üstüne ve sonra başlar elden ele imece usulü kamyon boşaltma operasyonu. Olimpiyatlardaki gülle atan o sporcuların suratlarını biraz hatırlarsanız nasıl zorlandıkları hemen gözünüzün önüne gelecektir, ama bizim kamyon boşaltan pazarcılarımız bu ağır işi şarkı türkü eşliğinde neşeli ve suratlarını hiç ekşitmeden yaparlardı eminim hala öyle yapıyorlardır, evet kavun karpuz tezgahlarından bahsediyoruz, bu tezgahın hazırlanması zahmetli ve zor olduğundan tüm tezgah bir gün önce geceden hazırlanır ve o gece tezgah hazır edildikten sonra tezgahın arkasında çay demlenir , yorgunluk çayı içildikten sonra kavunları koruyan branda tezgah sahibini de o gece korur, büyük bir kamyonu boşaltmanın yorgunlu altında ezilen o iri cüsseli pazarcılar kavun tezgahının arkasında bir sonraki yorucu güne hazırlanmak için uyuya kalırlar, bu uykunun iki amacı vardı biri dinlenmek diğeri ise tezgahtaki kavunları hırsızlara karşı korumak, kavun tezgahındaki kavunlardan hakkını özgürce alabilenler sadece geceyi düdükleri ile yırtan gece bekçileriydi, gece bekçileri gece yarısına kadar süren tezgah hazırlama çabalarının tek şahitleriydi, bekçilerin yanı sıra gece yarısına doğru biten bu işe şahit olan bir kişi daha vardı işten dönen babam.
Kavun ve karpuz iri ve ağır bir ürün olduğundan babam cuma gecesi işten dönerken kavun tezgahındaki henüz dizilmesi biten taze kavunları bir gün sonra kavunları kimse mıncıklamadan almayı tercih ederdi, erken ve taze almak istemenin dışında bu ağır işi anneme yaptırmak istememesi de diğer bir amaçtı…
6 kişilik bir aile için kavun karpuz tüketimimiz diğer ailelere göre oldukça fazlaydı, 6 kişilik ailemizin benden ayrı diğer 5 için günlük 1 kavun yeterken bana 1 kavun anca yeterdi, hafta 7 gün, 7 kavun ailenin diğer fertleri için 7 kavunda benim için alınırdı yani 14 kavun, 14 kavunu annemin taşımasını beklemek ondan bunu istemek haksızlık olacağında babam cuma gecesi kavun tezgahından biri ile birlikte 5. kata kadar kavunları çıkartırlardı 14 kavun hatırı sayılır bir miktar olduğu için kavun tezgahındaki satıcılar ile babamın arası oldukça iyiydi, tezgahtarlar her cuma babamın yolunu gözlerler ve uğruna inandıkları bir gece önceden 14 kavun satarak işe başlamanın keyfini yaşarlardı.
Evin 5. katına zorlukla taşınan 14 kavun balkona özenle dizilir ve kavunlardan biri o gece kesilerek beyaz peynir eşliğinde babamın rakısına meze edilirdi ve bu seremoni her hafta tekrarlayarak sürdü gitti, tabi ben büyüyüp okul askerlik derken babamın tabiri ile eşek kadar adam olduk, yuvadan ayrılma zamanı geldi ve ayrıldık, işte bu ayrılış evdeki kavun tüketimini %50 azalttı ve babam ve kavuncu daha az kavun taşımak zorunda kaldılar, sadece kavunla bile ne kadar ağır bir yük olduğumu işte o zaman anladım 🙂
İşte yine böyle bir klasik cuma günün sonrasında…
Cumartesi günü Pendik burnunda basket oynamaya gitmiştim, bütün gün delicesine basket oynardık, hala oynamak istiyorum ama artık benim yaşımdakiler ununu eleyip eleklerini astıklarından basket oynayacak adam bulmak oldukça zor oluyor hatta imkansız, tam buldum diyorsunuz bu sefer disiplinsizlik başlıyor kısacası olmuyor bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da yalnızım, neyse tekrar cumartesiye dönecek olursak basket sonra eve döndüm tabi karnım zil çalıyor, doğruca buzdolabına yöneldim ama bir mucize gerçekleşti, dolap boş, normalde her zaman en az 3 çeşit yemek olan dolapta yemek yok, su karın doyurmaz, annemin gelmesine çok var, eee ne yapacağız gözüm yiyecek bir şeyler aramaya başladı ama yok yok yok, tam kuru ekmeğe razı olmak üzereyken balkonda sıra sıra dizili kavunlar gözüme ilişti ve bir anda o zamanlar televizyonda seyrettiğimiz vikingler çizgi filmindeki viki gibi buldum diye fırladım, çölde su bulmuş biri gibi sevinerek kavunlara yöneldim ve en büyüğünü kaparak mutfak masasına operasyon için yatırdım. Ben kavunu ortadan ikiye keserek ve çorba kaşığı ile kaşıklayarak yerim başladım yemeğe ancak kesmedi hadi bir kavun daha yedim ama nafile kavunlar da koca Kırkağaç kavunları ve ben sırayla yemeğe devam ettim 1 haftalık hakkımı yediğimde (7 adet) doyduğumu hissettim ve durdum, her halde bu yazıdan kavunu ne kadar çok sevdiğimi anlamışsınızdır, kavun ve kavun içi rengi hayatımdan hiç çıkmadı …. ben ve bana dahil olan her şeyde mutlaka bir kavuniçi mevcuttur, sonra kavuniçi ile alakası olmayan Kavuniçi li yıllar geçti, hayatımız, yaşantımız, yaşadığımız yer ve beraber yaşadıklarımız değişti, ama sevdiklerimizi sevmeye her daim devam ettik.
Derken çağ değişti internet ve web sayfası diye bir şey çıktı ve web işine giriştim ilk başlarda yaptığım işlerin altına Bodrum Usta imzasını atıyordum ve uzun süre böyle devam ettim, işler ses getirmeye başlayınca bir marka sevdasına düştüm ve aklıma ilk olarak turuncu geldi ancak İnternet de bu isim başkası tarafından satın alınmıştı, turuncu hayalim bir anda suya düştü ama düşünmeye devam ettim, sonra çok sevdiğim kavun aklıma geldi, kavunun içi de turuncu değil miydi?, hem sadece renk değil lezzetti, mücadeleydi, bir gece önceden hazır olmak başında nöbet tutmak, paylaşmak, yorulmak, onunla beraber uyumak, sürekli çaba göstermekti kısaca bendi bizdi, ve yine vikingler deki viki misali sevindim ve işte karşınızdayım.
Sevgilerimle…